29 Aralık 2008 Pazartesi

Hakan giloczhavs..

Giloczhav akhal vels kristian megobrebs giloczhav shoba, muslimanebi da-dzhmebs hicrivels daesvarit mravals. Gisurveb janmtelobas, bednierebas da varmatebebs. Ghrmerti ivostkveni mparveli yvela ketil sakhmeshi.

Pativiscemit

Hakan Demirci

23 Aralık 2008 Salı

Varmısın Yokmusun

Varmısın Yokmusun

Hakan Demirci
23.12.2008

Geçen gün televizyonda artık birazda bıkkınlık vermeye başlayan yarışma programında 50 Cent konuktu. Hiç gocunmadan susam sokağından biri bizi gözetliyora, kaynana Semra hanımdan Desti izdivaça kadar her türlü programı izlediğimden(hemde televizyonda reklam arasında zap yaparken tesadüfen gördüm yalanına sığınmadan) oturup izledim. Zaten günlerdir reklamı yapılıyor meğer ne çok hayranı varmış adamın(yalandan). Binlerce kişi stüdyoda izlemek için başvurmuş onların arasından seçmişler seyircileride. Bir stüdyo dolusu Türk rapçisi. Ne kadar sakil bir görüntü!

Bir defa şu kentli Türkler ki kendileri en katlanamadığım Türk segmenti olur (yorum yazacak olan varsa baştan söyleyeyim ırkçı değilim, özünü koruyan insanlarla/milletlerle alıp veremediğim yok) istedikleri kadar benzemeye çalışsınlar bazı şeyler uymuyor. Rapçisinden Greenpeace çisine kadar hepsi batılı olmaya çalışan Türkler ortak paydasında buluştuğundan ortadaki görüntü çok garip duruyor. Bi defa Maslow seneler önce demiş, piramitin en altında temel ihtiyaçlar var, yani sen önce aç karnını doyurcan ondan sonra aidiyettir şudur budur diğer basamaklara geçicen. Elin Danimarkalısının aç kalma tehlikesi yok bırak versin kendini balinalara, caretta carettalara ama sana noluyor garibim türk üniversitelisi. Yoksa mezun olunca memlekette adam gibi iş bulamayacağını biliyosun ondan mı veriyosun kendini heavymetale, sokak köpeklerine. Bunu içten hissederek yapanları tenzih ediyorum hatta sonuna kadar destekliyorum ama kendini demirçelik fabrikasının kapısına zincirleyerek pasif direniş yapan(dışarıdaki çevreciler öyle yapıyor ya) garibim, babanın tekirdağdaki tuğla fabrikasındaki işçiler hangi sağlık koşullarında çalışıyor haberin var mı? Ya o fabrikanın yarattığı kirlilikten haberin var mı? Yoksa pasif direniş yaparken her renginden bulundurduğun 501 ini çıkarıp şimdi yerde falan yatıcaz poliste sürükleyecek aşınmasın diye ucuz Colinsinimi giyiyorsun. Aferin sana!



İşte varmısın yokmusunda da bir stüdyo dolusu, 2 şişe biradan sonra direk İbrahim Tatlıses nağmelerine geçecek olan türk rapçileri vardı. Aralarında bir tanesi kaset çıkartacakmış, 50 centin kazandığı para onun kasedine harcanacakmış. Yaşı 26 olan ama 16 yaşında gösteren çocuk-adam bişey. Yaşı büyük ama suratı küçük kalmışların garip bir görüntüsü olur, bide üzerinde rap klasiği giysiler bol pantolonlar. Normalde garson boy giyse olucak ama xxlarge giysiler bellikli paçalardan aldırmış, zorla üstüne uydurmuş.

Derken 50 cent çıktı karşımıza. Adam rapçi, rahatım coolum modunda ağzında kürdanla çıktı. Beklediğimden daha rahat daha mütevazi bir adam. Derken Türklerin şovu başladı.

Ya kardeşim şu memlekete gelen bir ecnebiyede bi sormayın nasıl nasıl beğendinmi İstanbulu. Yemekler nasıl yemekler, nolur şahane olduğunu söyle, hadi ağzından çıksın şunu bi duyalım şahane de gördüğün her şeye. Bu nasıl bir gerikalmışlık kompleksidir. Yahu şiş kebap çok güzeldiyi ağzından duymak için yırtındığın adam oranın küçük Emrahı, İbrahim Tatlısesi. Fakirlikten gelmiş dünya çapında star olmuş. Nasıl İbrahim Tatlıses mağaradan geldim evim mağaraydı diye her seferinde söylenir ama şimdi zekariyaköylerde malikanelerde oturur buda arka sokaklardaki zenci mahallesinden milyon dolarlık evlere taşınmış n çeşit spor araba almış işte kendisine. Ne İbrahim Tatlıses nede 50 cent kötü yapmış demiyorum ama insan dünyanın her yerinde aynı insan işte.



Derken stüdyoda Türklerin İngilizce şovu başladı. Adamın kulağında koca bir kulaklık var belliki simultane tercüme yapılıyor adama fakat herkeste bir İngilizce konuşma merakı. Belli ki hepsi yarışma başlamadan ezberlemiş ne söyleyecekse. Şu Kapalıçarşı esnaf İngilizcesiyle bütün dünya plajlarını arşınlamış Acun dan tutun bütün kentli Türkler segmentine ait yarışmacıların hepsi. Adam karşılık olarak komplike bir cevap verse sıçacaklar. Hadi her şeyi geçtim madem bilmiyorsun ne demeye yırtıyorsun kendini adamın kulağında kulaklık var zaten gak desen çevrilecek İngilizceye. Bazısı itiraf etti gerçi ezberlediğini, bazısı kentli vakurluğundan ödün vermiyor o “r” leri bastıra bastıra türk aksanıyla parçaladı İngilizcesini. Bitanesi orasından burasından 50 cent demir paraları çıkartarak sihirbazlık yaptı,belli ki ayna karşısında defalarca çalışmış konuşacağı İngilizceyi, adamın grubunun ismi 50 cent ya işte kolundan orasından burasından 50 centler çıkartarak bi hokkabazlıklar bi mandrekelikler. Ah ne şirindi hakkaten ne muzipti! Elin ünlü Amerikalısı gelmiş ya şirinliklerin biri gidiyor biri geliyor.

Sonra olmazsa olmaz, yarışmacı kızlarımızdan biri çıktı türk usulu kıvırtıyor oynuyor sıra 50 centte. Hadi taklit et 50 cent , sende bi iki göbek atta zaten kalbimizi kazandın artık ciğer dalak ne varsa senin olsun, bizden olduğunu göster sende sendromları. Ha birde 5 dolarlık tshirt giyiyormuş 50 cent, işte sayın seyirciler görüyorsunuz böylede mütavazi bir adam 50 cent, o kadar bizden ki, bakın bakın 5 dolarlık tshirt giyiyormuş. Yahu adam milyon dolarlık evde oturuyor garajındaki spor arabaları satsa türkiyenin araba ihracatına yakın bir rakam çıkar 5 dolarlık tshirt giyincemi bakın bakın o da bizden oluyor. Bu adam rapçi yahu, normal değilmi bu durum.

Nasıl festivaller olur en önde ilçe kaymakamı falanı filanı oturur ya stüdyoda da durum öyle. Bütün stüdyo küpeli piercingli tipler en önde kravatını çıkartmış fakat takım elbiseli, mahsun kırmızıgül formatında bir adam.show tv nin bilmem nesiymiş. Rapçi bir ortam varya o da ağır türk yönetici formatından çıkmış kendince ortama uyum sağlamış kravatlar fora demiş. Ama surat hala plaza adamı formatı ben patronum lan modu. Allahtan elini böyle rapçiler gibi bi iki salladıda hemen alt ekipleriyle kaynaşan türk yöneticisinin güzel bir örneğini sergiledi kendileri. Be adam madem oraya geldin şu yanındaki artık karısımıdır nesidir döpiyesli kadını getirmeseydin oraya. Belli ki senin torpilinle oraya gelmiş,yoksa o da mı binlerce kişi arasından rap dansı hünerini sergileyerek hak kazanmış stüdyoya girmeye? Hay Allah!




Şimdi bana müsaade, show tv ye faks üstüne faks çekicem, varmısın yokmusunda metalciler yarışsın, ağırlansın. Stüdyoya da harbi metalci gençler gelsin, bakmayın siz onların memleketteki mektep görmemiş amcaoğlunun düğününde halay başı olup mendil salladıklarına, o onların lokal kimliği, şehirde asil bir metalci hepsi.

Evet evet Show tv bizi bundan esirgemesin.

Hakan Demirci
23.12.2008

16 Aralık 2008 Salı

29 Kasım 2008 Cumartesi

Osmanlı Cumhuriyeti


Osmanlı Cumhuriyeti

Geçtiğimiz haftasonu sabahın köründe Ortaköy’de olmak zorundaydım.Ve öğleden sonra 3e kadar beklemek zorunda olduğumdan kendime bir meşgale bulmalıydım. Kumpircilerin yanından geçerken suratlarında potansiyel müşteriye(sabah sabah kumpir satıp siftah yapabilecekleri keriz) bakışlarını gördükten sonra pis pis bakıp (kaptırırmıyım lan size paramı modeli bakış) caminin yanından denizi seyrettim. Ne kadar gereksiz bir harekettir, ortaköye gidilir(ekstra tur olarak bardağı 2-3 milyona çay içilip daha sonra içilen çay 1 ytl lik tuvalette işenir ama paranız varsa turun bu ekstra kısmına dahil olursunuz), caminin yanında önce bi denize bakılır sonra camiye sonra boğaza falan ah İstanbul sen ne yaşanılası şehirsin kabilinde laflar edilir. Artık bu duyguları bu sene üniversiteye başlamış ve daha ilk haftasında top sakal bırakan, memleketten ana babasının yolladığı parayla gezen tozan üniversite gençliğine (yaşasın kurtuldum taşradan işte buradayım İstanbul haykırışı gözlerinden okunan, ohhh ortaköyde tavla oynadım kumpir yedim dolu dolu yaşıyorum bu şehri basitliğinde) kitlenin yaşaması gerektiğini düşündüğümden ve havada soğuk olduğundan kapalı bir mekan fikri daha cazip geldi ve sinemaya gitmeye karar verdim.




Ben Ata Demirer’e çok gülüyorum, Osmanlı Cumhuriyeti filminide bu nedenle seçtim ve gittim. Ama izlemeyenler için söyleyeyim komediyle falan alakası yok. Filmin ilk sahnesi bu ara çok popüler bir sahne, her filmde var, sarı saçlı bir çocuk Selanik’te bir tarlada karga kovalıyor.

Şimdi burada duralım. Yahu nedir Allah aşkına bu memleketin sarı saça mavi göze olan düşkünlüğü. Tamam ekonominin ve hatta dünyanın en temel kuralı bir şey ne kadar az ise o kadar değerlidir. Ama bu kadarına da pes. Atatürk bile demiş önemli olan beni görmek değil fikirlerimi benimsemektir manasında konuşmuş ama hepimize ilkokuldan beri Atatürkün sarı saçları mavi gözleri fiziksel özellikleri(boy hariç) beynimize sokulmadımı. Tamam ben ah Atam seni o kadar özledik ki bi bilsen diyip yanağını Anıtkabirin mermerlerine sürten kabileden değilim ama komutanlık ve Türkleri disipline etme yeteneğine(ki bu mucizevi bir kabiliyettir esasında) şapka çıkartırım Atatürkün. Yahu ortada bu başarılar varken sen git sarı saçlımda mavi gözlümde diye şiirler yaz, deniz gözlüm diye şarkılar yaz bu nasıl bir şekilcilik nasıl bir basitliktir. Hatta bu memlekette şu sarı saç ve renkli göz olayı o kadar kıymete binmiştir ki ah bi İsveç’e gitsek orada herkes sarışın olduğundan karılar esmer gördüğünde üstüne atlıyormuş geyiği bile bir teselli olarak sürülmüştür yurdum deli-kanlılarına.

Her neyse, filmde Atatürk bir ağaçtan düşüyor, sonrası ise Osmanlı’nın devam ettiği fikri üzerine kurulu. Fakat bundan sonrasında senarist Gani Müjde’nin basiretsizliği devreye giriyor. Şu Bizanslı filminde de aynısı yapmıştı, ama artık birisi bu adama kral çıplak desin. Yahu adam sen komik değilsin ve olamazsın, boş yere mizahçıyım diye dolaşma ortalıkta. Olmuyor işte. Çünkü filmin genelinde espriler şu çocukken yapılan önümüze gelene bin tekme salaklığı ne kadar komikse o kadar komik. Ya da çocuklar söyler ya birbirine daha doymazsan kusmuğumu ye, sonra süper bir espriymiş gibi gülerler. İşte bu size ne kadar komik geliyorsa filmde o kadar komik.

Ata Demirer klasik bir Türk padişahı, Türk/İslam sentezcisi. Yani Cuma namazınıda kılıyor ama rakısınıda içiyor. Hatta nikahsız halvet olduğuna da şahit oluyoruz koskoca padişahın.Yazılar ise bir enteresan hem Latin hem Arap alfabesi bir arada. Bu arada Latin harfleri hangi inkilapla devreye girmiş onu da merak ettim. Erkekler hala fes takıyor yani geleneksel Ortadoğu/farsi moda anlayışı erkek giyimine hakim. Daha bir gelenekçi Osmanlı-İslam anlayışı var erkek modasında. Kadın kıyafetleri ise tam tersine geleneksel parlak saray kıyafetleri giyiliyor fakat padişahın dilsiz kızıda dahil olmak üzere o fes takan erkeklere inat bütün kadınlarda göğüsler fora. O kadar ki günümüz Nişantaşısının o ultra-laik caddelerinde öyle yürümeye cesaret edemez kadınlar.

Sonra padişah bir kıza gönlünü kaptırıyor, işte kıza sms atacak ama bilmiyor ulak yollasam falan(hadi hadi espri geldi basın kahkahayı, sms yerine ulak, hahaha). Yetmiyor gingera biniyor padişah. Acaba ne düşündü Ganü Müjde, işte tam Kanuni kıyafetide olmasa bile bi Vahdettin tarzı giyinmiş padişah var ortada ama gingera biniyor, işte insanlar bu tezatı gördüler mi kahkaha atmaktan midelerine kramp girecek, herhalde düşündüğü buydu. Ama salon genelinde nedense bu olmadı. Birde padişahın aşık olduğu kız direnişçi. Ama ne demeye sarayın bahçesinde casusluk yapıyor ne demeye padişahla yakınlık kurmaya çalışıyor buda anlaşılamıyor film boyunca. Sonrası klasik Türk filmi, kızda padişaha aşık oluyor, gerisi ise türkün türkten başka dostu yoktur mantığı üzerine, tu kaka ABD’ye bir o kadarda Avrupa birliğine.

İşte böylesine gereksiz bir film Osmanlı Cumhuriyeti. Onun için ben ettim siz etmeyin.

Hakan Demirci
29.11.2008

6 Kasım 2008 Perşembe

Salı gecesinin devamı...

Salı gecesinin devamı...

Patronumun(retro) lüks malikanesinden(sahile 2 dakka) elimde hediye çantamla çıktık.Saat geceyarısı 1:00.Kentuckyde oturup kahve içtikten sonra önderle ersin öndeki arabada ben arkadaki arabada eve doğru yol alıyoruz. Stadın oradaki polis kontrol noktasında bizi durdurmadılar sonra önder sağdaki yoldan ben soldaki yoldan devam ettim.

Tam karacaahmet mezarlığının oraya geldiğimde yine polis durduruyordu arabaları. allahım dedim zaten altıma işiycem yol verselerde biran önce eve gitsem dedim. öndeki arabaya fener tuttu sonra bana fener tuttu sağa çek demedi sonra yola devam ettim. biraz ilerideki ışıklardan zeynep kamile döndüm. derken hastanenin önünde kıyamet koptu. arkamda ışıkları yana döne bir polis arabası 4778 sağa çek sağa çeekkk! diye kıyameti kopartıyor. nolduğunu anlamadan çık dışarı diye kapıya dayandılar. çıktım, arabaya dayadılar üstümü arıyolar. (senmisin kürt veletleri üstlerine taş atarken polislere acıyan..)yahu noldu diyorum onlar alkollümüsün diyorlar(tamda adamına!) neden kontrol noktasında durmadın dur demedinizki dedim. bin arabaya dediler yanımada bir polis oturdu. adama soruyorum bu ne ya dedim farkında olmadan bi karakola kalaşnikoflamı saldırdım bu ne dedim. adam hala kontrol noktasında durmadın diyor . yahu sağa çek demedi ki kimse diyorum. bu esnada tekrar karacaahmetin oraya gidiyoruz.


Neyse gittik.amirleri geldi. tükürüğünü saça saça sen nasıl durmazsın diyor. cevap aynı, dur demedinki. meğerse bana fener ışığıyla sağa çek demiş. onun bunun çocuğu sanki sinemada yer gösteriyor. al dedim ehliyet ruhsat aha arabada burada ben şu mezarlığın yanında cami var tuvalete gidiyorum.koştura koştura caminin yanına indim. gel görki caminin tuvaleti yok öte baktım beri baktım yok işte caminin tuvaleti. lan napsam. türklerin atasözü bile var cami duvarına işenmez diye. e napıcam mezarlığa girer gibi oldum sonra dedim kendi kendime bide işerken taşa dönmek var. vazgeçtim. ama hala koşturuyorum. karşı tarafta cemevinin olduğu sokağa geçtim orasıda mezarlık ama mezarlığa yakın eski bi duvar falan var. artık allah affetsin en azından mezarlık değil dedim tam niyetlendim iki tane köpek bana bakıyor gidicek gibide değiller. gece eğlenceleri ayaklarına geldi.mezarlıkta işerken köpek tarafından parçalanarak hastaneye kaldırılma rezaletini kaldıramam dedim kendi kendime çıktım oradan. koşturuyorum. biraz ötede benzer bi eşik daha var. allahım ya biri görürse dedim itoğluit mezarlık duvarına işiyor. artık yapacak bişey yok kimse görmesin diye duvara yanaşarak sıkıntıdan kurtuldum.

Tekrar polislerin oraya gittim, dedim nedir sıradaki hamle. trafik ekibi çağıracaklarmış kontrol noktasında durmama cezası kesilecekmiş. mezarlığın yanındaki duvarın kenarında bekliyorum. sağa çekilen diğer arabalarda kontrolü geçenler bana bakıyor. hatta bi tane arabadaki kaltak aha yakalanmış molotofçu der gibi yanında oturanı dürtüp bana baktırdı. derken yine amirleri geldi.monolog başladı, ben sana dur dedim niye durmadın. dedim memur bey , ehliyet ruhsat sende 7 ceddimi araştır. görmedim fenerle işaret ettiğini sen niye durmadın diyorsun. hem kaçacak olsam 30 km hızlamı kaçılır. zeynep kamile dönerken bide sinyal yaktım. hangi suçlu böyle sinyal yaka yaka kaçar. hem kaçsam arkadaşlarınız beni bu renault kangoo ylamı yakalayacak. derken obezite sınırlarında dolaşan bir polis geldi.(ah dedim ben kaçsamda şu kahraman obez türk polisi beni kovalasa koşa koşa, kolestrolü tansiyonu bi tavan yapsa). "hakan(ortadaki k boğazdan hafif hırıltılı, flaman aksanıyla) , sen nerde çalışıyon". avea dedim ama ehliyetten görüp direk ismimle hitabını bir tür empati olarak değerlendirdim nacizane.

Saat geceyarısı 2 oldu, hatta geçti.mezarlık duvarı dibindeki bekleyişim devam ediyor. yahu dedim rüşvet versem olmaz, hepsi genç bunların henüz idealistler. geceyarısı heyecan arıyorlarmış aha dedim bende başroldeyim. zaten ne rüşveti vericem, ekonomik krizim tavan yapmış izlanda haltetmiş yanımda, bankadan ek hesaptan para çekip faizle rüşvet ödemesimi yapıcam.

Hala bekliyorum.hatta olaya bende kendimi kaptırdım,bi taksicinin yüzüne fener tuttu ama geç dedi. lan diyorum bunun tipi kötüydü keşke durdursaydı. aha dedim bi stockholm sendorumum eksikti. bir yandanda nezarete atsalar oh diyorum perşembe işede gitmem 3 öğün yemeğimde var.derken biri gene o tatlı şirin flaman aksanıyla bana seslendi. hakan,al dedi ruhsatını trafik çağıracaktık vazgeçtik. yahu tamamda neden bu kadar saat sonra vazgeçtik,iyiydik böyle.neyse dedim bunada şükür aldım ehliyeti ruhsatı, en sonunda eve döndüm.
Bu hikaye kahraman türk polisine adanmıştır....


Hakan Demirci

İlk Emareler

İlk Emareler
Hakan Demirci
23.11.2007

İnsan ırkı IT-sapiens'e karşı sivil inisiyatif girişimi büyük yankılar uyandırmış, ilk meyvalarını vermeye başlamıştır. Öncelikle durumun vehameti tüm çıplaklığıyla anlaşılmıştır. Türkiye'deki bir IT-sapiens'in müspet bilimlere ve ilim dünyasına katkısı sıfır iken yani bir Amerikalı'nın icat ettiği bilgisayarda yine onların icat ettiği programları kullanmasının(itirazı olan varsa desin ki Türk bilgisayar mühendisi Muhittin pentium işlemcilere rakip olacak ilk türk işlemcisi "vızırdak" ı Gültepe'deki Ar-Ge labaratuvarlarında geliştirdi, Sarıgazi MuhitSoft kampüsünde seri üretime geçti... veya benzeri bi haber varsa haberdar edinde tükürdüğümüzü yalayalım), üretmesini icat etmesini geçtim sadece son kullanıcı olarak kullanması sayesinde, kendisinide dünya IT liginde global bir oyuncu olarak düşünmesinin Kırşehir'li Almancı gurbetçinin iki medeniyet arasında sıkışarak Almanya'ya dönerken Mercedes'inin bagajında çuvalla patates götürmesi kadar sırıtmış,türk kimliği ve IT ci kavramlarının zorla yoğrulmasından yapay bir görüntü sergilemiştir. Böylelikle türk tipi IT-sapiens oluşmuş ancak gelişimi 3. jenerasyon gurbetçi çocuklarının hibrit görünümü gibi anomali göstermiş ve gelişimi duraksamıştır . Bu nedenledir ki Toni'nin Coni'nin icat ettiği teknolojiyi üretmiyor ancak çok iyi kullanabiliyor olsa da hala imajı başındaki sarığından her an bir kobra fırlayacakmış izlenimi veren Hintli bir yazılımcı ile aynı kategoride yer almıştır.

Fakat sembolik anti cephe girişimimiz değişime yönelik ilk umutları doğurmuş, stereotype IT-sapiens kavramına karşı bir umut ışığı doğurmuştur. Bir süre önce içi kan ağlasa da gruba üye olan, kuş uçmaz kervan geçmez bir kasaba çocuğu iken (bahsettiği yer Manyas olup trajikomik bir biçimde bir kuş cennetine ev sahipliği yapmaktadır) hasbelkader kendisini bilgisayar karşısında bulduğunu, bunun seçim değil kader olduğunu vurgulayan Manyas'lı sabi ile bu hafta su alırken karşılaştık.(aaa çeşme başı muhabbeti şeklinde sözüm ona bir espri yaparsanız sizinle ilgili facebookta grup kurulması 2 dakikalık bir süre meselesidir). Kendisi yazılanlara hak verdiğini ama kendisi ve klanı ile ilgili önyargıları yıkmak için "sana en kralından yemek ısmarlayayım mı bir IT'ci olarak, yemek senin köpeğin olsun" tadındaki "goodwill" atılımı ile çığır açmıştır. Ancak demek ki yazdıklarımız söylediklerimiz işe yarıyor sevinci "yenibosnada bizim eve yakın bi kebapçı var" söylemi ile sekteye uğramış, kafalardaki "en kralından yemek" tanımının sorgulanmasına yol açmış, daha katedilecek çok mesafe olduğu gerçeğini yüzümüze çarpmıştır.


Yine IT-sapiens grubunun prototip temsilcilerinden, B tipi likit fonların kralı Mr.Hannibal ile uzunca bir telefon görüşmesi esnasında kendisine cebindeki akrebi öldürmesi ile ilgili sürekli bilinçaltına seslenilmiş ve akrep ile savaşında yapması gerekenler alt mesaj olarak verilmiştir.Fakat ne yazık ki görüşmenin sonunda "tamam yarın yemekte görüşürüz o zaman" şeklinde vurucu son kapanış mesajının etkisiyle adeta hipnozdan çıkmışçasına kendine gelmiş, özüne dönmüş ve yemek ısmarlama işini aslında zamana bırakmak şeklindeki söylemleri ile "bir arpa boyu" ile özetlenebilecek bir sonuç yaşatmıştır.

Fakat bizde kendi adımıza bizlerde adım atmalıyız diye düşünüyoruz. Bu nedenle "man in black" IT-sapiensler için bazı özel kurslardan diksiyon dersleri için indirim almayı planlamaktayız. Yine aynı şekilde dişi IT-sapiensler için, köyün okumuş kızı "kardelen" görüntüsünden "plaza kızı mühendis jale" formatına geçebilmesi için görsel anlamda bazı iyileştirmeler yapılması gerektiğini saptamış ve bazı cilt bakım merkezlerinde dudak üstü lazerle epilasyon için çok özel indirimler alma konusunda sonuça yaklaşmış bulunmaktayız.

Görüldüğü üzere inisiyatifimiz en azından bir IT-sapiens'in "beni öldür ama cebimdeki akrebe dokunma" tabusunun en azından tartışmaya açılmasına yol açmış ve başarı yönünde ilk emarelerini göstermeye başlamıştır. Gelişme oldukça sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Bizi izlemeye devam edin.


Hakan Demirci 23.11.2007

ITci, cebindeki akrepi öldür


ITci, cebindeki akrepi öldür


Çılgın ITci partisi









Çılgın ITci partisi









Insan Irkı IT-Sapiens’e karşı

Hakan Demirci
17.11.2007

Teknolojik ürünlere karşı birçoğumuzun merakı yeni moda elektronik cihazlar satan mağazaları gezip bir son kullanıcı olarak ürünlere bakmaktan ibarettir. Kendi adıma ben bir son kullanıcı olarak hiçbir zaman keşke bende böyle şeyler icat edebilseydimden daha ziyade nasılsa işi,gücü,merakı bu tür şeyler icat eden bir familya, bir insan topluluğu vardır diye düşünürüm. İlgi, merak meselesi. Kalın gözlüklerinin arkasında kum taneciklerinden elde ettiği aparatı,ıvırı zıvırı mp3 playere, laptopa dönüştüren Einsteinımsı mühendis primatlar canlanır kafamda. Fakat bu teknolojik hede hödölerin artık yaşamın her alanında baş göstermesiyle bu familya mensupları tüm dünyaya yayıldı, artık sadece silikon vadisinde değil, okulda işyerinde her yerde karşımıza çıkıyorlar. Ve bizden tamamen farklılar .Yoksa insanoğlu farkında olmadan kendi içinden bir canavar mı yarattı?




Bir politika öğrencisi hiçbir zaman elinde Magna Carta ile öğrenci denilince tasvir eden bir görüntü canlandırmaz ya da elinde dünya maketi ile coğrafya öğrencisi veyahut tarih atlası ile bir tarih öğrencisi. Yine bu familyanın uzak kuzenleri olan T cetvelli öğrenci çoktan bir tasvir olarak yerleşmiştir dimağlara(sarhoşu oynamaktan bıktığında geçim sıkıntısı çeken memur ve bu memurun fakirlikten kırılan T cetvelli talebe oğlu şeklindeki Levent Kırca parodilerinde bile…) Ancak çok yakın bir gelecekte bu durum elinde laptoplu, gözlüklü bir öğrenci betimlemesine dönüşebilir hazır olun.

İlk başta durum oldukça masumdu, hepsi içimizdeki İrlandalılar olarak yaşayıp gidiyordu ama artık bizim yaşam alanlarımızda bizi tehdit ediyorlar, işyerlerinde en iyi maaşlara çalışıyorlar, dünyanın her yerinde iş bulabiliyorlar vesaire vesaire.. Eğer içlerinde bu yazıyı okuyanlar varsa açık yüreklilikle itiraf ediyorum, sizi korkuyla karışık kıskanıyorum da.

IT-sapiensler aşağı yukarı birbirlerine iki Çinli kadar benzerler. Yaklaşık 70%i nerdeyse ışığı geçirecek şekilde zayıf ve sıskadır. Diyelim ki sevgilinizi(erkek veya dişi IT-sapiens) çok seviyorsunuz ve onun bir IT-sapiens olmasından şüpheleniyorsunuz. Önce kilo kriterini kontrol edin ve daha sonra şu ipuçlarınıda değerlendirin.


Diyelim ki rüyalarınızdaki sevgilinizle bir kapıdan geçerken çarpıştınız. Eğer karşınızdaki kişi pardon/özür dilerim yerine mal mal bir bakışla size bakıp hödük bir şekilde yoluna devam ediyorsa çok üzgünüz, karşınızdaki kişi muhtemelen bir IT-Sapiens. Lütfen tüm hayallerinizi unutun ve karşınızdaki kişi artık çoktan kurtarılma çizgisini, geri dönme eşiğini geçtiğinden arkanıza bile bakmadan fersah fersah kaçın.

Veya tanışma aşamasını geçtiniz diyelim ancak içinizde sevgilinizin bir IT-sapiens olabileceğine dair kuşkular devam ediyor. Hemen şu basit testi uygulayın. Arkadaşınızdan küresel ısınmayla ilgili(veya başka bir güncel konu) ard arda 3 tane cümle kurmasını isteyin.Diyelim ki kurabildi. O zaman ona “kyoto” sence Japon mutfağından bir yemek ismimidir diye sorun. Muhtemelen bu aşamada tıkanacaktır. Ancak bocalıyor ve ıkına ıkınada olsa sözlerine devam edebiliyorsa emin olmak için meşhur evet/hayır yarışmasını uygulayın. 1 dakika boyunca ondan yasak kelimeleri kullanmadan konuşmasını isteyin ve yasak kelimeleri “hocam”, “hacım” olarak belirleyin. Bir IT-sapiens’in “hocam/hacım” kullanmadan cümle kurma ihtimali neredeyse sıfıra yakındır.

Dişi IT-sapiensler de kendi içlerinde bir bütünlük taşırlar. Neredeyse hiç biri giyimiyle kuşamıyla konuşmasıyla davranışlarıyla köyün okumuş kızı kardelen olmaktan kurtulamamıştır. Birçoğu tıpkı erkek IT-sapienslerde(man in black) olduğu gibi esmerdir fakat buna aldırmaksızın saçlarını sarıya boyatmışsa dahi diplerinden fışkıran bakımsız siyah saçlar size bazı ipuçları verecektir. Sarı saçlarına rağmen buram buram Anadolu toprağı kokusunu hissedersiniz , adeta yanağından pekmez damlar bir yerellik sergiler.Genellikle bilgisayar başında abur cubur yediklerinden bir çoğu kilolu, dudak ve burun arasındaki oluşumlarla daha çok bir Gillette Mach3 müşteri profili izlenimi verir.İnsanı dişi ve cinsellik kavramından ürkütecek, soğutacak bir durumları vardır. Ancak yine çok ilginçtir bazı dişi IT-sapiensler son derece güzel ve zekidir.




Özellikle erkek IT-sapiensler’in önemli bir bölümü inanılmaz derecede cimridir. Eğer IT-sapiens grubundan bir arkadaşınız/abiniz/eşiniz/dostunuz varsa ondan size bir yemek ısmarlamasını lütfen istemeyin, çünkü kendisinden bunu isteyeceğinize harakiri yapmasını istemenizi yeğler. Eğer yakın çevrenizde son derece cimri bir IT-sapiens olduğunu fark ederseniz lütfen hızlı adımlarla uzaklaşın, kaçarken cebinizde acil durumlar için taşıdığınız data kablosu veya bir ekran kartını önüne atın, IT-sapiens yerde bir elmas bulmuş gibi şaşırıp oyalanırken kaçmak için yeterince zamanınız oluşur.

Ancak tüm bu bildiklerinizi lütfen hiçbir IT-sapiens ile paylaşmayın. Çünkü size bir cevap vermektense doğrudan hacımlı hocamlı küfürlerini saymaya başlar. Fakat içlerindeki en İstanbul beyefendisi dahi küfür etmese bile bilgisayarınız bozulduğunda veya bir IT-sapiens ilgi alanına giren bir konu ile uğraşmanız gerektiğinde sizi yardımcı olmamakla tehdit edecektir.



Bu yazı da tıpkı çok güzel ve zeki dişi IT-sapienslerde olduğu gibi tüm IT-sapiensleri tabi ki kapsamıyor. İçlerinde hala iki familyadan ortak özellikler taşıyan , hatta içlerinde benim abim, arkadaşım, hannibalim dediklerim var; kısmen veya tamamen onları tenzih ediyorum.

Fakat bu vesileyle en azından bizi doğrudan etkileyen cimri IT ciler adına internette facebook üzerinde örgütleniyoruz, sendikalaşıyoruz. “
Aytici, cebindeki akrebi öldür, bizi yemeğe götür ” sembolik sloganımızla sizleride çılgın IT partisinden fotoğraflar eşliğinde grubumuza davet ediyoruz. Hepinizi bekleriz.( http://www.facebook.com/group.php?gid=6366542285 )



Hakan Demirci
17.11.2007