Yaa Kusura Bakma, Çok Ama Çok Meşgulüm…
Garb diyarlarının, yükselen misakı milli gençliğine, orta
yaş krizcilerine feci halde sirayet eden bir hastalığı var, herkes bir meşgul,
bir meşgul…
Çılgıncasına zevk alarak çalıştıkları işyerlerinden
dönenler, bir yandan kravatlarını gevşetip kilotlu çoraplarını muhteşem
bacaklarından (spor, anti selülit krem, portakal kabuğuna son) sıyırıken günün
çetelesini tutuyorlar. Çok aranmalılar. Çok meşgul olmalılar.
Bu çok mühim. Herkesin sizi aramasına paralel siz çok meşgul
olmalısınız, seramik dersleri almalı, tango yapmalı, 3x lira verip escape
oynamalar, fotoğrafçılık, Columbia botlarla doğa yürüyüşleri hepsine
saldırmalısınız(hem de hiçbirine sardırmadan). Düzenli spor yapmalı, caz konserlerini
kaçırmamalı, galeri ziyaretlerini –sevmesenizde- eksik etmemelisiniz. Neyse ne,
bu müreffeh toplulukların kendilerini ‘meşgul” addedebilmeleri için binbir
çeşit icatları var işte.
Cuma gecesi, cumartesi sabah 6:45e kadar “angaje” değilseniz
bileklerinizi kesip sıcak su dolu küvetinize oturum daha iyi(tabi küvetiniz
varsa). Aslında genç profesyonellerimizin bu hayatı sürdürmelerindense giderek
kırmızılaşan bir küveti izlemeleri çok daha iyi olmaz mı?
En iyi vakti geçirmek, en çok eğleniyor en en en sosyal
olmak artık ciddi bir rekabete dönüşmüş durumda. Sözüm ona eğlenmek için bunca
disiplinli, idmanlı bir kendini oradan oraya atma..
Hiçbir şey ihmal edilmiyor. Hiç. Pi, chi, mi tüm moda
kitaplar başından dibinden okunuveriyor. Bilmedikleri konu, ahkam
kesmeyecekleri mesele de yok.Bu güzel insanların. Onlar bunca çalışıp
eğlendikçe mutasyonada uğruyorlar, bakınız en beyaz dişler onlarda . ciltleri,
gözleri ışıl ışıl. Ciğerleri berrak mı berrak. Bunlar “babişkolarıyla”, “anişkolarıyla”
hep iyi geçinmiş, öğretmenlerini müdürlerini hep iyi idare etmişlerdir.
Bunların işe alınmayacağı bir iş görüşmesi fani dünyada vuku bulmamıştır. Herkesi
“büyülerler”. Doğru zamanda, doğru lafları, nasıl da samimi, söyleyiverirler.
Zamanlamada ustadırlar, pardon pardon herşeyde ustadırlar. Yanlış parfümü
seçmezler mesela, kemerleri elbiseye pantolona hep, her daim uyumludur. Bazısı vardır,
en mahrem anlarını videoya çekip naneli ciklet reklamı olarak pazarlayabilir.
Politik olarak da “doğru” bir çizgiyi tutturmak
arzusundadırlar. Çevrecilerdir mesela. Neden olmasınlar? Rahatlarını
bozamazlar. Ama oturdukları yerde niyetlerini belli ederler. Empati yetenekleri
iptaldir. Türkiye’nin apayadınlık yüzüdürler. Kimsenin derdi bilmem nerelerinde
olmadığı için gaddarlık düzeyleri SS subayı ile aynıdır. Bir ipleri ele
geçirseler politik arenada, şişman kırsal retro çizgi politikacıları dahi
aratırlar.
Vallahiside billahiside tillahiside ben bunlara umut bağlama
aymazlığına düşecek değilim. Acayip korkuyorum da onlardan. Beyaz dişleri
kanımı donduruyor. Gözleri benim bildiğim insan gözlerinden değil. Çok
parlıyorlar…
Hakan31.08.2015