18 Şubat 2012 Cumartesi

FETİH-1453

FETİH-1453
Hakan DEMİRCİ- 17.02.2012
Veee beklenen an geldi. Ülkecek en pahalı, en efektli filmimize kavuştuk. Tabi ki hemen gittim, izledim. Özellikle fragmanlardaki efektler çok basit gözüküyordu birde gerçek halini görmek istedim.

Şunu söylemeliyim ki filmin çekim kalitesi beklediğimden iyi. Sonuçta bu Türkiye’nin en pahalı filmi olsa da bütçesi $17M, oysa Görevimiz Tehlike nin son versiyonun bütçesi $145M. Dolayısıyla holivıt’ın çektiği filmin küsuratı kadar bile bütçesi yok bu filmin ama orasıyla burasını kıyaslamakta zaten saçmalık olur. Gene de iyi sayılır ama zaman zaman gemi sahnelerinde özellikle arka plandaki manzaranın boyama kitaplarından fırlamış gibi durduğu yerlerde var. Eeee, bu paraya bu kadar. Yine de hayali eski İstanbul görüntülerini görmek, acaba hakkaten nasıldı o zamanlar diye düşünmekte enteresan.

Aslında kalabalık salonda film izlemek sevdiğim bir şey değil. Cuma akşamı karda kışta kimse olmaz dedim ama maalesef kalabalıktı. Kendi adıma konuşacak olursam büyük ecdad, vatan, toprak, şanlı ırk gibi konular benim mahalleye pek uğramayan şeyler. Sonuçta ben sarayda tuvalet olmadığı pencereden sıçan, kaplara boşaltan ortaçağ Avrupalısı versus hamamda yıkanan temizlik kültürü olan Osmanlı karşılaştırmasından ziyade 2012de yaşadığımdan olsa gerek şehrin altını örümcek ağı gibi saran metrosu olan Avrupalı versus halk otobüsünde akbil basarak balık istifi evine gitmeye çalışan İstanbullu karşılaştırmasından yanayım. Geçmişten ziyade beni doğrudan etkileyen günümüze bakarım. Ama sinema salonundaki izleyici kitlesi genelde anlı şanlı ecdadını yad etmeye gelen, filmden sonra neredeyse hepsi birer akıncıya dönmüş olan, genelde muhafazakar görünümlü izleyicilerden oluşuyordu.

Derken film başladı. Fakat oyunculuğu yerlerde sürünen sinema bilgim olsa da çok başarılı bulamadım. Zaten padişahla kankası hasan ellerinde kılıç, terden sırıksıklam bir cenk halindeler. İki kanka bir olmuşlar savaşçılık oynuyorlar. Gerçi bahçedeki o su fıskıyesi nasıl çalışıyor anlamadım ama olsun. Fakat bir süre sonra bunlara Cenevizli şövalyede eklenince hangisi padişah, hangisi hasan hangisi şövalye karıştırmaya başladım. Hepsi birbirine benzeyen oyuncular. Oyuncularda da cihangir semt kahvesine takılan zorlama entel, zorlama oyuncu havası var.

Sonra sultan Mehmet babası hakkın rahmetine kavuşunca geliyor Edirne’ye tahta oturuyor. Ama farklı, sıradışı olduğundan zahar( birazda vizyoner türk büyüğü durumları), daha önce deyim yerindeyse ona götlük yapan veziri başvezir yapıyor, flashback yapıp ona sarılmayan babasına inat çocuğu Bayezid’i kucaklıyor(koskoca padişahın evlat sevgisi açılımı) Sonra kafayı takıyor Konstantaniyeyi fethetmeye. Gelsin zamane diplomatik entrikaları, ince hesapları..
Ha birde karısı var bu padişahımızın. İstanbul kuşatması için yapılacak sefere çeyrek kala padişaha nasıl denir, bir moral gecesi düzenliyor. Fakat ben bu tarihi filmlerde şunu da anlayabilmiş değilim, nedir bu dekolte? Muhteşem Yüzyıl olsun bu film olsun izleyende sanır ki bütün Osmanlı kadınlarında memeler fora. İlaç niyetine çatal göstermeyen kadın yok gibi. Geçtim 1453lü yılları, 2012nin İstanbulunda, Fenerbahçe orduevindeki cumhuriyet balolarında bile giyilmeye cesaret edilemeyecek bir haute couture durumları. Bide bu filmler için cafcaflı tarihi kıyafetler dikiliyor ama yeni dikildikleri o kadar belli ki kumaşlar pazenler resmen parlıyor.

Ve geldik İstanbul yakınlarına. Bir denileni iki etmeyen Hasanda padişahının yanında (ki bu ortaokul tarih dersinden hatırladığım kadarıyla Ulubatlı hasan olsa gerek) Tabi ki padişahından hasanına hatta tünel kazan lağımcısına kadar filmde herkesde sıfır yağ oranı, baklava karınlar.Lağımcıbaşı olmasaymış şimdi biskolata reklamında oynayan adam olurdu heps i,o derece gürbüz yağız osmanlı askeri pozları.

Neyse kuşatma başlıyor ama binbir türlü aksilikler, problemler. Vay pis gavurlar gizli öznesiyle Bizans sahneleri, nemrut Bizans krallarıda filmin kreması. Sen Osmanlısın büyük düşün temalı askeri gaza getirmeli hitabetler işe yarıyor, hepimizin bildiği gemiler karadan taşınıyor, surlar yıkılıyor derken şehre giriliyor. Hasan da tutturmuş sancak dikecek, vurdulu kırdılı aşamaları geçiyor tırmanıyor tepeye bizansın sancağı iniyor, sırtında 77 okla Osmanlı sancağını dikiyor tepeye.

Saraydaki bütün kapıkulu askerleri padişahın karısının çatalına kilitlenmiş olsa da allahu ekberler namazlar niyazlar filmde eksik olmuyor(buradan cumhuriyet savcılarına,sözcü gazetesine, burak demirel’e açık davet, bul filmle the cemaat arasındaki menfur bağlar tez zamanda deşifre edile, afişe edile…). Ama Hasanda boş durmuyor, filmin aşk/duygu/ihtiras sahneleri eksiğini tamamlama adına sıfır kol modelli gömleğiyle çıkıyor sahneye, top döken ustanın çileli/acılı çocukluk geçiren, Osmanlı/Bizans Müslüman/Hristiyan arafında kalmış ve tabi ki 270 derece çatal manzaralı kızıyla mercimeği fırına veriyor. Ama türk filmlerinin olmazsa olmazı, şakalaşırken hamile kalan kızcağız modeli bu filmde de var. Gerçi Hasan’ın guslünü alıpta kuşatmaya katıldığını var sayıyoruz, ama sakal uzunluğuyla yarışan koltuk altı kılları içinde savaş şartlarında banyo temizlik vs yapmanın getirdiği zorluklara bağlıyoruz.

Mutlu sona yaklaşıyoruz. Sultan Mehmet İstanbul’a giriyor. Konstantaniye halkı Ayasofyaya toplanmış tirtir titrerken Sultan Mehmet başarılı bir PR çalışması yapıyor ve halka istediğiniz gibi yaşayacaksınız teminatı veriyor. Böylelikle çok değil 20 sn önce papazından ev kadınına tir tir titreyen halk, hemen kendine geliyor, sadece 20 saniyede özgüven patlıyor, yüzlerdeki endişe -artık padişah nasıl bir güven aşıladıysa- nanosaniyeler içinde ferahlıyor, yüzü gülen kitlelere dönüşüyor.Akabinde kendi çocuğunu bile zihnine kazınan bir flashback sayesinde kucaklayan padişah, günümüz politikacılarının güven veren,insan canlısı, içimizden samimi biri rollerine büründüğü, feyz aldığı şekilde alıyor küçük bir Bizans kızını sakalını çekiştirtiyor

Ve filmin bitmesiyle uçak indiğinde de yaşanan bir Türk alışkanlığı başlıyor; alkış! Tiyatro gibi, alkış kıyamet gırla gidiyor. Bunu da atlatıyorum ve sinemadan Türk olduğu için gurur patlaması yapmış ama nedense filmin müziğinden efektine hepsini bir nevi Bizans torunlarının yaptığını gösteren jeneriği farkedememiş seyircilerle salondan ayrılıyorum.